IV. DERS - A'RÂZ VE HÜVİYYET

Bir parçacık balmumu: özel kokusu olan,
Yumuşakça ve sarı, hem kolayca yoğrulan

Bir cisimdir ki sonlu, sınırlı hacma mâlik;
Onu emrâza karşı eczâ da kılmış Hâlik.

İyice cıvıklaşır ısıtırsan sen bunu,
Hacmı artar, aklaşır rengi de enikonu.

Görünüş de değişir değişince tüm a'râz;
Ama, hüviyyet için, bu aslā olmaz maraz.

O, hüviyyeti mahfûz, gene bir balmumudur.
Biraz daha ısıtsan bir sıvı eder südûr.

Buharlaşır, daha çok ısıtsan: sıvı kalmaz.
Buhar hâlinde bile hüviyyet tâdil olmaz.

Buna benzer bir misâl için düşün insanı!
Yaşlansa, hasta olsa ya da azalsa kanı,

Ameliyât da olsa, hattâ taşısa protez,
İnsanlığı değişmez! Elhak, muhkemdir bu tez!

Şu hâlde a'râz ile hüviyyet ayrı şeymiş.
A'râzın gizlediği hüviyyeti kim bilmiş?

Bir şeyin a'râzı çok ama hüviyyeti bir!
Bunu idrâk etmeli olmadan mütekebbir.

Mâdem ki bu a'râzın ardında hüviyyet var,
Ve a'râz perdeleri olmakta sana duvar,

Bir kere de sormalı: "Görünen bu âlemin
Nedir ki hüviyyeti ve dayandığı zemin?"