Mürşid'in öz Vârisi ihvâna kanat gerer;
Ancak O'nun feyziyle ihvân kemâle erer.
Ahvâli: dirâyettir, tereddütten âzâde;
Şefkati, muhabbeti feyzinden de ziyâde.
Vasî olduğun bilir, mevte kadar, ihvâna;
Nefsine hâkim olmak gücü verir İnsân'a.
Zünûbu ve kusûru setreder cemâliyle;
Müstesnâ misâl olur onlara her hâliyle.
Nefsi Rûh'a kalbetmek1 vazifesini hâmil
Kibrît-i Ahmer'dir, bil, her bir Mürşid-i Kâmil.
Hak için, bilâ bedel, zordur bu vazifesi;
Zikr-i dâim iledir, her ân O'nun nefesi.
Tezkiye-i nefs2 ile hem tasfiye-i kalb’in3
Ancak O'dur mîmârı; O'dur bu yolda mübîn4.
Etvâr-ı Seb'a ve hem de Merâtib-i Tevhîd,
O'nun sohbeti ile kılar ihvânı câhid5.
Melâmet neş'esi, hem Ehl-i Beyt'in sevgisi,
Ve Nebî'nin ahlâkı O'nda Allāh vergisi.
İhvânı, yavaş yavaş, bunlarla bulur kemâl;
Nûrlanır vecihleri, ve olurlar pür Cemâl.
Vâris'in budur farkı Meşâyih-i Rüsûm'dan6;
Mürebbi-i Kâmil'dir; kılar ihvânı handân.
İhvânını, hafiyyen7, Mi'râc’ına hazırlar,
Tezyin eder sırrını, Hak'ka Halîfe kılar.