Taklîden şeyh olanın ilmi, fehmi kısadır
Saparsa taklîdinden, umûru nâkısadır.
Salınır havf-u recâ1, kabz-u bast2 arasında;
Mekân tutmaz temkinin, sükûnun ortasında.
Kendi nefsi hakkında hep beklenti üzredir;
Hâtifden emir bekler ki vukuu pek nâdir.
Noksanlığından nâşî ümîdidir kerâmât;
Teshîr eder kendini kutbiyyet ve makāmât.
Ya câhilin tekidir örf, erkânı reddeder;
Ya da koyu şekilci, verir ihvâna keder.
Havf-u recâdan rücu' ederse vesveseye
İfnâ eder feyzini, muhtâc olur vasîye.
Muallâkda kalırsa, umûru olur heder;
Avâmîleşir tavrı, rütbesinden kaybeder.
Meşâyih-i rüsûma, mutlak, intisâb gerek;
Böylece ifnâ olur vehim denen engerek.
Vehmi zabt-u rabt eden İnsân-ı Kâmil'dir, bil!
O'na intisâb ile meşâyih olur mukbil.
Ey meşâyih-i rüsûm! Olun ehl-i tevâzu!
Böyle bir Zât'ı bulup feyz alın kuzu kuzu.
Sizleri kurtaracak zikir değil, Ma'rifet!
İnsân-ı Kâmil ile bulacaksınız rif'at.
Sizler gene şeyhliğin gereğini yapınız.
İhvânınıza karşı kapanmasın kapınız.
Ama İnsân-ı Kâmil feyzin menba'ı olsun!
Kalmayın, ihvân ve siz, onun feyzinden yoksun!