Nûruna bak Güneş'in! Ne garip bir tecellî!
Sâyesinde bu nûrun, binbir renk mütecellî.
Vâhid işte böylece halketmekte Kesret'i;
İnşâallāh anlarsın bundaki işâreti!
Esmâ'nın emsâlidir bu renklerin her biri;
Bu idrâk iledir ki olur mürîdân diri.
Nûr-i Zât'in remzidir, Güneş, İlm-i Ledün'de;
İrfân'ın mebdeidir1 bunu idrâk, bugün de.
Sırr-ı Vahdet'i, mürîd, bu idrâkle fehmeder;
Bu irfânla silinir gönlünden gam ve keder.
Bu Nûr ile nûrlanan eşyâ renk hammalı mı?
Yoksa eşyânın rengi, söyle, kendi malı mı?
Her şey isti'dâdıyla kazanır bu a'râzı;
İsti'dâd nisbetinde olur Esmâ'dan râzı.
Bu evsâf-ı zâhire2, yansıyorken Esmâ'dan,
Öz malın olur mu hiç seni kılsa da handan?
"Lâ mevsûfe illallāh" Tevhîd-i Sıfat demek;
Sıfatları ifnâya yönelir bütün emek.
Bundan nâşî sendeki sıfatlar Hak'kındır, bil!
Hak'ka ver sıfatını da indinde ol mukbil.