Vahdet'e giden tarîk önce Tevhîd'den geçer.
İdrâki için bunun, Mürşid misâller seçer.
Fehâmet, idrâk, temyiz misâl ile bilenir.
Vesvese, vehim, hayâl ancak böyle elenir.
Temyizi tahkîm eden müstesnâ misâldir Su.
Tetkik et fehâmetle, vehmin kurmadan pusu.
Donsa da, ya da Su'dan buharlar etse sudûr,
Bu zuhûrun ardında bulunan yalnız Su'dur.
Aslı yalnız Su olan kar zerrelerini gör!
Hayrân ol tenevvü'e, idrâkin değilse kör.
Cevhere bütün a'râz âriyeten1 eklenir.
A'râzla mücehhez Su böylece çeşitlenir.
Su zerrâta "kadîm"dir, hem de onun "bâtın"ı;
Zerrâtsa "hâdis" olur; bu mümkînâtı tanı!
Su'da da zerrâtta da Vücûd aynı. Farklı: hâl.
Zerrâta, bundan nâşî, Su'yun "hulûl"ü muhâl.
"Vücûd" hep aynı vücûd; bu da Su'yunki ancak.
Zerrâtın zuhûruna yalnız Su açar kucak.
Hem izafî hem hayâl, vücûdu bu zerrâtın.
Sonu Su olur, âhir, bütün taayünâtın.
Kar zerreleri aslā Su'yun aynı değildir,
Olurlar ancak Su'yun bu Vücûd'unda zâhir.
"Vücûd bakımından Su": aynıdır, mevcûdâtın;
Kesret zâhirdir ama Vücûd Tek'dir ve Bâtın.
Bir bakıma, gayrısı da değil bunlar Su'yun.
Zerrâtın mâhiyeti hakkındaki bu oyun,
A'râza yönelirsen örter sana Vücûd'u;
Kesret içre görürsün artık sen de mevcûdu.
Hak'kın Hâlik ve Bedi' esmâsının âsârı
Olarak halk olunan zerreler bulsa nârı,
Hörmetine Mümît'in terkeder a'râzını;
Su'da fânî olarak tadar Vahdet hazzını.
Emsâli fehmederek anla gerçek fâili:
Sıcaklık, bu zerrâtın, olmakta Azrâil'i!
Isıyla yok olunca zerrâttaki tüm a'râz,
İnkılâb eder Su'ya, hepsi de bilâ ivaz2.
Bu inkılâbı müdrîk ne kadar varsa zerre
Beyânda, lisân-ı hâl üzre, binlerce kerre:
"Emânetti bu a'râz, bu ahvâl ise düyûn3;
İnnâ li-l mâ'i, ve innâ ileyhi râciûn4".
"Lâ mevcûde illâ Hû" sırrı böyle fâş oldu;
Nûr-i Zât parlayınca kesret de hemen soldu.
Anladın ki ef'alin, sıfâtın ve zâtının
Zâhiri: evhâm imiş; Zât Nûru'ymuş bâtının.
Bu idrâkin zevkiyle olursan mest-ü hayrân
Tevhîd-i Zât üzere edersin seyr-ü seyrân.