XV.DERS - MAKĀM-I HAZRETÜ-L CEM

Hazretü-l Cem makāmı ekmelü-ş Şerîat'dır;
Sâlikde Hak sırlıdır, halkdır ortada sâdır.

Esmâ'ü-l İlâhî'dir tulû eden her yerde;
Bu idrâk ile sâlik, merhem olur her derde.

Esmâ' ile tasarruf" bu makāmda verilir;
Esmâ' ilmiyle, bil ki, ölü bile dirilir.

Eşyâ ilmi Esmâ'ya rabt olur kemâliyle;
Esmâ'yla fehm olunur her bir zâhirî hiyle.

Hak
, âleme etmekte, Esmâ'sıyla tecellî.
Bunun fehmiyle doğar, bil ki, Hikmet-i Âlî.

Hak
'ka ulaşan iptir her bir Esmâ'ü-l Hüsnâ;
Ancak bu idrâk ile olur beşer müstesnâ.

"Tecellî" bir fiildir; anlamı: "zâhir olmak";
"Mazhar": "zuhûrun yeri"; "tulû' etmek"se: "doğmak".

Nebî için halkoldu bilumûm arz-u semâ.
Muhammed'dir, biliniz, "Mazhar-ı Küll-i Esmâ'";

Ey ihvânım! Tutalım, bu ipin bir ucundan.
Seyredelim Allāh'a, ilm-el yakîn ve handân.

Şühûd-ı mânevîyi zordur sığdırmak lâfa;
Misâller ilâc olur idrâkteki zaafa:

Güneşin nûru tektir ama renkler muhtelif;
"Bir"den böyle çıkar "çok", ikisi müteellif1!

Âlemdeki eşyâya vurunca Zât'ın Nûr'u,
Elvân-ı ilâhîdir Esmâ' diye zuhûru.

"Newton Çarkı"nda dahi kesret Vahdet'e döner;
İfnâ olur yedi renk, hepsi beyazda söner.

Şu çay dolu bardağa atfediniz bir nazar!
Bakalım bu Hikmet'de bunun için ne yazar?

Bardak: kavî, müşekkel, içindeki bir rızık;
Pırıl pırıl parlıyor, kimlere olmuş azık!

Bu, görünen bir kaptır; Zâhir ismine muzaf;
Tasarımcı ve işçi Bâtın'ında muvazzaf.

Güzel bir şekil verir tasarımcı bu kaba;
Bedî' ism-i şerifi mühür vurur bu tab'a.

Şeklin tahakkukunda Musavvir'dir iş gören;
Câmi'dir ham maddeyi, bir araya getiren.

Bu üretim bir ilme ve mîzâna dayanır;
Âlim ve Adl Esmâ'sı olur bunlara sınır.

Bardak, çaydan dolayı, Rezzâk ismine mazhâr;
Fehmedin! Nasıl, Esmâ', eder kendini izhâr?

Nice Esmâ' bilinir Hak'dan çıkarsa izin.
Çayı hıfz eden bardak mazharıdır Hafîz'in;

Bardak, ışıltısıyla, tecellîgâh-ı Nûr'dur.
Mekanik direnciyle Kavî olan da odur.

Hanımlara faydası Nâfî isminden gelir;
Lisân-ı hafî ile, bardak, çok sır iletir.

Aslında, Hayy'dan çıkan çay yeşil bir nebattır.
Mümît'inse eseri tebdîl-i tabiattır.

Bu tecellî ile çay bir ot olur, kupkuru;
Emrâza şifâ verir çaydaki Muhyî nûru.

Bu bardak kırılırsa, eğer böyleyse kader,
Elini kesebilir: Kahhâr tecellî eder.

Fehmi geniş olana bardak çok haber verir;
Habîr'in de mazharı olduğunu bildirir.

Bunca hikmet ederse tulû' tek bir bardaktan,
Hakîm tecellîsidir bunun altında yatan.

Çay dolu bir bardakta, nasıl eder tecellî,
Görün, onsekiz Esmâ'! Hepsi idrâken celî!

Nasıl da sırlı kalmış bardakta onca Esmâ'!
Düşün! Hangi Esmâ'yı hâmildir arz-u semâ?

Fehmeden mürîdindir bu keşfin bütün kârı;
Bu sırlılık etmekte izhar ism-i Settâr'ı.

Ya İnsân-ı Kâmil'de tecellî nasıl olur?
Biri hâriç tüm Esmâ' İnsân'da zuhur bulur.

Mütekebbir
'dir Allāh; bu yalnız O'na mahsus.
Kibir sâhibi olmak beşere yasak husus.

Mazhar-ı Esmâ' olan eşyâ hâl lisânıyla,
Demek, Hak'kı zikreder, Allāh'ın ihsânıyla.

Bu da Vehhâb isminin olmakta müsemmâsı.
Rahmân'ın cömertliği: hilkatin muammâsı!

Nebî dedi ki: "Rab! Tanıt bana Eşyâyı,
Âşinâ et Nebî'ne ilmindeki ziyâyı".

Ey ihvânım! Böylece, lûtfedildi sizlere,
Lâtîf ismine uygun bu ziyâdan bir katre.

Mezâhir-i Esmâ'nın temyizini de müdrîk
Olaraktan, gayretle, edin tezyîn-i tarîk.

Bilin! Böyle açılır Mi'râc'ınızın yolu,
Muizz'in hörmetine izzet bulanlar, dolu!

Bu henüz bir ilk adım, kemâl-i idrâk için;
Siz, Mürşid'in sunduğu âb-ı hayattan2 için!

Budur sizi kılacak müdrîk, mümeyyiz, kâmil;
Ve belki de, himmetle, İlm-i Ledün'nü hâmil.