Dedikodu peşinde değiliz, anla bizi!

Dedikodu peşinde değiliz, anla bizi!
Kendi kitâbımızda gerçekler dizi dizi.
Okumağa yetmezken ömür bu âyetleri,
Kim, salât-ı dâimden1, saptırır nefsimizi?

 

Arza irsâl ve inzâl edilmiş bir damlayız;
Şems-i2 Hak'dan geleni aksettiren bir Ay'ız.
Bir aynadır vechimiz; bir bak da gör kendini!
Biz Rahmânî Nefes'e râm3 olan bomboş nâyız.

 

Nâyımda âvâz4eden sesi Rab'bim bırakmış zâhir5,
Kevnin6mekrini7 bilsin, hem de bildirsin diye âhir.
Neyzenin tılsımıyla nây da nasıl cezbeli, sehhâr8!
Bu nâyı üflerken de Rab'bim, aman, ne kadar mâhir!
 

 
Nâya üflenen nefes yedi ayrı perdeden
Sadâ verir, aslında tek iken; düşün, neden?
Bakın böyle doğmakta işte Vahdet'den kesret;
Vahdet-i Vücûd'dur, bil, a'râzla9 zuhur eden.
 
 
Avâmı cezbederken bunca kesret avârız10,
Biz Rahmânî Tennûr'da11 meczûb-i12 Nûr ve nârız13.
 

Âhiretle kalmadı aramda hiç bir hâil14
Perde değil yıllardır hattâ artık Azrâil.

 

 
Yoktur avcumuzda yeşil nişân.
Gerekmez bize ne şöhret ne şân.
Allah'a ezelden olduk kurban, 
Vererek Cânân'a sessizce cân.
 
 
Kimler kılacak bir gün cenâze namâzımı?
Kim idrâk edebilir Rab'bime niyâzımı?
Nişansız bir er idim hayatta İsâ-meşreb,
Resûl müdrîkdir, elhak, Rûh'una iyâzımı15 .

Mevtimden sonra acep, anlaşılır mı kadrim?
Cebbâr16 ve settâr17 idim hayatta, hem de kerîm;
Mücellâ olsam dahi, lûtf-ı ilâhî ile,
Hamdolsun ki bînişân18 ,Ganiyy ve fakîr bir erim.
 

 
Yâ Ganiyy! Senden sudûr eden bütün nefesler
Başkalarında, neden, farklı duygular besler?
 
Kimi için bunların hepsi de edebiyyât;
Kimisine göre de pek heveskâr şathiyyât19.
 
Bâzısı da diyor ki: "Bu adam pek lâfazan.
Vezni ve kafiyeyi tuttursa bile bâzan,
 
Aslā yaşamamıştır vezne döktüğü hâli!
Bundan nâşî, muhakkak, zındıkçadır ahvâli".
 
Vehme20 mebnî21 gıybete22 i’tibâr zâten muhâl;
Da'vâya da'vâ ile cevap vermez ehl-i hâl.
 
Herkes tâbi’ olduğu Esmâ'23 te'sîrindedir;
Ehl-i hâl ise, bil ki, bu idrâkle zindedir!
 
Ehl-i tahkîke ise zâten hepsi vız gelir;
Zîrâ bütün vukuat noksansız, yerindedir.
 
Meslûbü-l irâdedir24 Hak'ka ulaşmış kişi;
Cebr-i25 hakikî ile bırakmıştır teşvişi26.
 
İrâde-i cüz'iyye olduğu zaman fânî27,
Zât'ından tulû28 eder İrâde-i Sultânî.
 
Hak'kın bahrında29 dalgıç kılınan nûrlu bahrî30,
Hikmeti, derûnunda edecektir taharrî31.